Benim Kahramanım: Andriy Shevchenko

Forvet nedir? Kime denir? Bu soruları kendinize sorduğunuz zaman eminim gerçekten birbirinden kaliteli birkaç oyuncu gelir aklınıza. Şimdilerde Lewandowski, Haaland, Aubameyang gibi isimleri kaliteli forvet olarak değerlendiriyoruz genelde. Ama özellikle 90’larda doğmuşsanız, bu isimlerden önce aklınıza Andriy Shevchenko gelmesi kuvvetle muhtemel. Futbolun futbol olduğu o güzel zamanlarda top koşturan bu Ukraynalı abimiz, oynadığı dönemlerde bir forvetin neler yapması gerektiği, neler yapabileceği ve küçük bir çocuğa bu dünyanın belki de en popüler sporunu nasıl sevdireceğinin cevaplarını bize fazlasıyla verdi.

“Benim Kahramanım: Andriy Shevchenko” okumaya devam et

Benim Kahramanım: Thierry Henry

Futbol çok değişti ve 90’ları yaşamış olanlarımız bu değişimin bizatihi şahidi oldu. Artık bu oyuna dair konuştuklarımızın içinde taktik, strateji, fizik, kondisyon, güç, devamlılık gibi bazı kavramlara diğerlerinden daha çok yer veriyoruz. Bunlar şüphesiz modern futbolu tanımlarken başvurmak zorunda olduğumuz çok önemli kavramlar. Tıpkı hayatın her alanında olduğu gibi futbol da gelişmek için değişmek, çağa ayak uydurmak zorundaydı elbette. Ancak zamana direnmenin en iyi yolu şüphesiz hatıralar. Bu yazı benim için bir geçmiş dönem kahramanını anlatacak…Benim Kahramanım: Thierry Henry!

“Benim Kahramanım: Thierry Henry” okumaya devam et

Benim Kahramanım: Fernando Muslera

Hepimiz bu sporu sevmeye çocukken başladık…O sihirli küreye ilk dokunduğumuz an şüphesiz ki çoğumuz için belirlediğimiz bir hedefe topu gönderdiğimiz andı. 90’lı yılların ortalarında doğmuş yaşıtlarım ya da daha sonraki yıllarda doğmuş olanların idolleri, yani mahalle maçlarında isimlerini haykırdığımız kişiler genellikle Shevchenko, Ronaldinho, Necati, Alex… gibi gole yakın oyunculardı. Benim için de durum aynıydı… Kimi zaman Tümer Metin kimi zaman Necati Ateş kimi zaman ise Raul oldum ben de.

Photo by Mong Mong on Pexels.com

Ta ki 2011 yılına gelene kadar. Bir Galatasaray taraftarı olarak bir otel odasında öğrendiğim kaleci transferinin, bugün benim kahramanım olacağını asla tahmin edemezdim. Orta okulda sağ forvet, lisede forvet olan ben, en büyük rakibi olan kaleci mevkiinden birinin kahramanım olacağını aklıma bile getirmemiştim. O isim hiç şüphesiz Muslera.

”Galatasaray yabancı kaleciler konusunda şanslıdır.’’ diye bir söz vardır. Bir Galatasaraylı olarak bunu Taffarel, Mondragon ile yaşadım, ama bu sözün ne kadar doğru olduğunu Muslera ile zihnime kazıdım. Muslera diğer tüm futbolculardan farklı olarak öncelikle sporcu karakteri ile kalbimi kazandı. 12.05.2012’deki Süper Final‘i belki hatırlarsınız. Galatasaray bir puan alsa şampiyon olacaktı. Uzatmalardaki karambolde yerde kalan Muslera zamana oynamak yerine kısa sürede ayağa kalkıp Fenerbahçe tribünlerinden alkış almıştı. O sekans aklımdan gitmez. Çünkü ezeli rakibimizin en kritik anında, saygıyla alkışladığı Muslera‘ya duyduğum sevgi ve saygı o anda kat be kat artmıştı.

O an heyecandan anlayamadım, fakat geçmişe gittiğim zaman sadece çok iyi bir kaleciye sahip olmadığımızı, çok da iyi bir karaktere, çok da iyi bir sporcuya sahip olduğumuzu anlıyorum. Orta okul yıllarımda her zaman Alex de Souza’ya imrenirdim. Onun gibi bir oyuncunun Galatasaray’da oynamasını isterdim. Maçlar kazandıran, şampiyonluklar getiren… Bu isteğimi gerçekleştirecek ismin bir kaleci olacağı, kolay tahmin edilebilecek bir şey değildi.

Sayamadığım nice başarılı anların var. Varlığınla, nice gol pozisyonlarında korku hissettirmediğin, tek kurtarışınla galibiyet ateşini yaktığın maçlar var. Seni kalemizde görmek bile beni mutlu ederken, sözleşmeni uzatma haberin benim gibi tüm Galatasaray taraftarlarının ayaklarını yerden kesti. Bir Uruguaylı olarak aileni İstanbul’da kurman adeta bir Türk gibi hissetmen de cabası.

Rakip takım taraftarlarının sana karşı hissettiği duyguları da bir nebze anlıyorum. Alex’e, Atiba’ya duyduğum saygı ve sevgiyi, rakip taraftarların da sana duyması beni gururlandırıyor.

Twitter/ @GalatasaraySK

Yaklaşık 11 yıldır azimle terlettiğin formanla, sadece o forma üzerindeki armaya gönül verenleri değil, rakip armalara gönül vermiş genç kalecilerin de idolü oldun. Şu zamanda başarılı çok başarılı genç kalecilerimizin olmasında ufak da olsa senin de payın var. Bir Uruguaylı olarak, kendini Türk gibi hissettirdiğin ve futbolumuza bu kadar çok emek verdiğin için de sen benim kahramanımsın.

Te amo Nestor Fernando Muslera…

Elveda Kaptan

Futbol endüstrileşmeden önce, ya da dünya bu kadar globalleşmeden önce daha yaygın bir tavır vardı. Bir kulübün efsanesi olmak. Her genç futbolcunun hayaliydi, çocukluk takımında oynamak, orada şampiyonluklar kazanmak ve bir kahraman gibi veda etmek hem futbola, hem de çocukluk aşkına. Şimdi böyle hayaller yerini kariyer basamaklarını hızlı atlayan, değişime açık bir futbolculuk serüvenlerine bıraktı. Haliyle bir kulüpte 3-4 sezondan fazla kalmak biraz abest olmaya başladı.

İşte Totti gibi Maldini gibi, bu türün son örneklerinden biriydi Steven George Gerrard. Merserside’ın Whiston kasabasında doğan bu çocuk, her Liverpool taraftarı gibi gönülden bağlıydı takımına. Bu bağlılık ve futbol yeteneği onu Kırmızıların en büyük efsanelerinden biri olmaya kadar götürecekti. Fakat bu yolculuk, ne düşünülen kadar kolay, ne de hayal edildiği gibi mutlu sonlu bir yolculuktu.

“Elveda Kaptan” okumaya devam et
WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın